“Sağlık Ücretleri Tarife Tüzüğü”nde yapılan değişikliklere sivil toplum örgütlerinden tepkiler geliyor.
Devrimci İşçi Sendikaları Federasyonu (Dev-İş) Koral Aşam tarafından ve Dayanışma örgütünden yapılan açıklamalarda tüzük eleştirildi; sağlık hakkı gaspı ve darbe olduğu belirtildi.
Aşam: “Hülle girişimi”
Dev-İş Genel Serketeri Aşam, tüzüğü aklıselimle incelediklerini, ne olduğunu anlamaya çalıştıklarını belirterek “Vardığımız nokta, UBP-DP azınlık hükümetinin yapılan bu değişiklikle, yeni hak gasplarına, yetki aşımına, hukuksuzluğa ve anayasaya aykırılığa imza atmış olmalarıdır” ifadelerine yer verdi.
Aşam, tüzüğün kısaca özetlemek gerekirse, “Sağlık Bakanlığı’nın, Yüksek İdare Mahkemesi Mandamus emirnamesine ben yaptım oldu mantığı ile hülle yapma girişimi” olduğu görüşünü ifade etti.
Aşam, sağlıktaki eksiklikler giderilmezken bakanlığın bu tüzükle halka ve sigortalılara yüklendiğini vurguladı.
“Bu kararın yasal, etik ve sosyal yönden kabulü mümkün değildir” diyen Aşam, sağlığın döner sermaye yasasıyla özelleştirilmesinin amaçlandığını belirtti.
Aşam, “DEV-İŞ olarak bilinmesini isteriz ki, ne sosyal, ne etik açıdan ne de yasal ve hukuki çerçevede yapılan bu hak gaspını kabullenmeyeceğiz” diyerek mücadelelerinin süreceğini, gerekirse yürütmenin durdurulması talebiyle ara emri başvurusunda bulunacaklarını açıkladı.
Dayanışma: “Kamusal sağlık hakkına darbe”
Dayanışma da “Kamusal sağlık hakkı gasp ediliyor” başlığıyla yayımladığı açıklamada, tüm hükümetlerin kamusal hakları ya gerilettiğini ya da gasp ederek sermayeleştirdiğini kaydetti.
Son dönemde sağlık alanında baş gösteren yapısal krizin çözümüymüş gibi uygulamaya konulan politikaların da kamusal sağlık hakkına vurulmuş bir darbe olduğu görüşü ifade edilen Dayanışma açıklamasında, “Buna göre doktorlar belli bir saatten sonra hastanelerde ücretli hasta bakabilecek. Hastalar ise sigortalı olmalarına rağmen kamusal sağlık hizmeti vermekle mükellef olan devlet hastanelerinde para karşılığında sağlık hizmeti satın alabilecekler. Bu uygulama ile ilgili bir kaç noktada büyük huzursuzluklar taşımaktayız” denildi.
Açıklamada, hükümetlerin fiyaskoyla sonuçlanan sağlık politikalarının bedelini halkın ve sigortalıların sırtından çıkartmaya çalıştığı belirtilerek şu görüşlere yer verildi:
“Kamusal-özel sağlık ayrımı, bugünkü bu uygulama ile birlikte kamu içinde özel sağlık hizmetine dönüştürülerek kamusal sağlık hakkı açık bir şekilde bir kez daha gasp ediliyor. Altını çizmek istediğimiz noktalar şunlardır:
- Kamusal sağlık hizmeti veren doktorların durumunu farkındayız. Bunun sadece doktorlarla değil, aynı zamanda tüm kamusal sağlık hizmetlerinin, altyapının ve maddi-niteliksel donanımının bilinçli bir şekilde siyasi iktidarlar tarafından geliştirilmediği ve üzerine düşülmediği açık bir gerçektir. Bunun bilinçli bir tercih olduğunu ve tüm hükümetlerin sağlıkta krize oynayarak, sağlık hakkını sermayeleştirmeye dönük bir strateji izlediğini düşünmekteyiz. Bugün ayyuka çıkan krizin çözümünü hükümet ve ne yazık ki sendika, kamusal sağlık hakkı temelli bir çizgide değil, sermaye ile sulandırılmış günü birlik bir çözümde aramakta ve uzlaşmaktadır.
- Uygulama açık bir şekilde özel sektör mantığının ücretsiz kamusal sağlık hakkı sağlaması gereken yegâne kurum olan devlet hastanelerinde de ikame edilmesi anlamına gelmektedir. Bu tam bir özelleştirme mantığı olup kamusal sağlık hakkının verildiği bir mekân olarak devlet hastanelerinin de sermayeleştirilmesi anlamına gelmektedir. Özel-devlet ayrımını ortadan kalktığı, kamusal olanın içinde özelin barındırdığı trajik bir uygulamadır.
- Bu uygulamayla birlikte Sosyal Sigortalara kayıtlı ve yatırımını yapan ve özellikle çoğunluğunu özel sektör çalışanlarının oluşturduğu toplumsal kesimler artık hastanelerde belli bir saatten sonra para karşılığı tedavi olacaktır. Kamusal sağlık hakkının gasp edilmesi bir yana, bu aynı zamanda sigortalının sigortalı olma durumunu da ortadan kaldırarak maksimum güvencesizlik getirmektedir. Bu da bu uygulamanın ikinci trajik boyutudur.
- Üçüncü trajik boyut ise neredeyse tüm örgüt, parti ve özellikle de sendikaların bu konuya hiç ses çıkartmaması, hatta kamusal sağlık hakkını savunduğunu iddia eden TIP-İŞ’in bu uygulamanın altına imza atması, savunması ve örnek göstermesidir. Beraberinde kamusal sağlık hakkının gasp edilmesini ve sigortalının sigortalı olma durumunun yok sayılmasını getiren bu uygulamaya bugün ses çıkartmayanlar açık bir şekilde sol muhalefetteki statükonun temsilcileri olduklarını bir kez daha belli etmiş oldular.
- Değinmek istediğimiz son nokta ise, sağlıktaki kriz ne özelleştirmelerle ne de kamusalın içerisine sermaye sokularak gerçekleşebilir. Bizler için çözüm ne özeldir, ne de şu haliyle sağlık sisteminin devamı. Net bir gerçekle yüz yüzeyiz, sağlık sistemi çökmek üzere ve bu çöküş sürecinde de sermaye odaklı bir kaydırma süreci yaşanmaktadır. Devletin hastanelerinin içine ücretli sağlık hizmetini getirmeleri bunun bir göstergesidir. Bizce, çözüm kamusal sağlık hakkı odağında kamusal politikalar geliştirilmesidir. Hem doktorların durumlarını iyileştirici uygulamalar, hem de kamusal sağlık hakkını geliştirici altyapı ve nitelik geliştirme planları hayata geçirilmelidir.
Kamusal sağlık hakkından yana bir hareket olarak, hem yaşanan uygulama karşısında, hem de demokratik kitle örgütlerinin sessizliği karşısında tedirgin ve şaşkınız. Bu ülkede gelir düzeyi her gün düşen sigortalıların üzerinden ne sağlıktaki krizi ne de başka bir alandaki krizi aşabilirsiniz. Sadece yeni krizlere kapı açarsınız.”