Menü Altı
Menü Altı

“İmamın ordusu” tartışması büyüdü

“İmamın ordusu” tartışması büyüdü

Cumhuriyet Meclisi’nde dün akşam hükümet  programı görüşmeleri sırasında Milli Eğitim ve Kültür Bakanı, TDP Genel Başkanı Cemal Özyiğit’in kullandığı “imamın ordusu” ifadesi tartışmaya yol açtı.

YDP Genel Sekreteri ve milletvekili Bertan Zaroğlu bugün hem Özyiğit’i hem de CTP Milletvekili Doğuş Derya’yı hedef alan açıklama yaptı.

Zaroğlu, Özyiğit’ten “imamım ordusu” ifadesiyle kimi kastettiğini açıklamasını isterken, Doğuş Derya’ya yönelik de seviyesiz ifadeler kullandı.

Bakan Özyiğit, sosyal medya sayfasından şu açıklamayı yaptı:

“Dün Hükümet Programı konusunda eleştiri yapmak için kürsüye çıkan başta eski M.E.Bakanı Özdemir Berova olmak üzere bazı UBP Milletvekilleri, eğitimle ilgili olarak programa konulan bölümü yorumlarken, Koalisyon Hükümetinin eğitimden Atatürk ilke ve devrimlerini çıkaracağını iddia etti. Ben de Bakan olarak eleştirileri yanıtlamak üzere kürsüye çıktığımda; Kıbrıslı Türkler’in Atatürk ilke ve devrimlerini sömürge döneminde benimsediğini ve devrimler sayesinde sömürge yönetimine karşı kendi dil, din, inanç ve geleneklerini, kültürel kimliğini koruduğunu, bunun Papazın ordusuna karşı devam ettiğini, son yıllarda da İmamın ordusuna karşı çıktığını söyledim. Bunun üzerine kürsüye gelen Meclis Bşk. Yrd. Zorlu Töre tam bir provokasyon örneği göstererek sözlerimi çarpıtmaya kalkıştı. Ben de tekrar söz alarak, imamın kim olduğunun Türkiye’de gayet iyi bilindiğini, söyleyerek Fetullah Gülen’i kasttettiğimi anlattım. Bütün bu tartışmalardan sonra salona gelen Bertan Zaroğlu da bugün çıkmış, sırf birilerine yağ çekmek için provokasyona devam ediyor. Yağma yok.”

Derya: “Demokrasi kültürüne sahip çıkalım”

Öte yandan CTP Milletvekili Doğuş Derya da yazılı bir açıklama yaptı ve demokrasi kültürüne sahip çıkılmasını istedi.

Derya’nın açıklaması şöyle:

7 Ocak tarihinde KKTC’de gerçekleşen seçimlerin ardından ortaya çıkan meclis aritmetiği dünyada yükselen popülizm, muhafazakarlık ve faşizmin ülkemize de sirayet ettiğini açıkça göstermektedir. Bireyleri rasyonel düşünceden ve gerçeklerden koparmak suretiyle toplumsal kutuplaşma yaratmak yanında, siyasetin dilini ve enstrümanlarını lümpenleştiren popülizm, içinde bulunduğumuz bölgesel ve konjonktürel koşullar ile birleşince faşist kişilerin kendine rant sağlama aracına dönüşmektedir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de popülist söylemler üzerinden kendini görünür kılmaya çalışan faşist siyasetçilerin izlediği yol:

1) Toplumu “biz” ve “onlar” şeklinde kompartımanlara ayıran bir düşman edebiyatı kurgulamak,

2) Toplumsal sorunları etnisist ve ırkçı kimlik siyasetleri içinde kamufle etmek,

3) Entelektüel düşmanlığı yaparak gazeteciler, akademisyenler, sanatçılar ve yargı mensupları başta olmak üzere toplumun tüm aydın insanlarını ve kendi dışında kalan herkesi “terörist” ve “vatan haini” ilan etmek,

4) Cehaletin kol gezdiği bir siyasi kültür yaratarak iftira, yalan, baskı ve hakareti normalleştirmeye çalışmak,

5) Kendini kurumların ve hukukun üstünde konumlandırarak demokrasi mekanizmalarını çözeltmeye çalışmak,

6) Toplumsal fay hatlarını ve potansiyel çatışma alanlarını derinleştirmek ve yaygınlaştırmak aracılığı ile korku ve baskı düzeni kurmaya çalışmak,

7) Yoksul olan ve eşitsiz koşullarda yaşayan insanların iyi niyetini ve yaşam umudunu ayrımcı bir siyasi dilin repertuarı olarak kullanmak,

8) Kendilerini zenginleştirmek için patronaj ilişkilerini genişletmek ve bu ilişkilerin bekası için yalan rejimi kurmak,

9) Böylesi bir yalan rejimi için görsel, yazılı ve sosyal medya içinde yalanı dolaşıma sokacak troller yaratmak,

10) Ve nihayetinde linç kültürü yaratarak toplumsal barış, kontrol ve dengeyi erozyona uğratarak anti-demokratik yapılanmaları güçlendirmeye çalışmaktır.

10 maddede özetlemeye çalıştığım faşizan popülizm Kıbrıs’ın güneyinde ELAM, kuzeyinde ise YDP tarafından yürürlüğe koyulmaya çalışılmaktadır. Bugüne dek ilgili faşist kişiler ve onların uzantıları gibi çalışan medya trollerinin hakkımda ürettikleri yalan, iftira ve hakaretlere bir kez bile cevap verme ihtiyacı duymadım. Hukukun üstünlüğüne sonuna kadar inanan, devletin ve demokrasinin omurgası olan yargıya başvurmak dışında ilgili şahıslar hakkında bir tek kelam etmeyen bir kişi olarak farkındayım ki, şahsıma dair yapılan saldırılar, hakaretler ve yalan haberler kim olduğum ile ilgili değil, temsil ettiğim değerler ve düşünceler ile ilgilidir. Ömrünü barışa adamış, insan hak ve özgürlüklerini tek kutsal değer olarak kabul eden, din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımını ortadan kaldırmak için sadece mecliste değil, meclis dışında da çalışan bir insan olarak biliyorum ki, faşist çevreler yalandan beslenir. Bu kişilere cevap vermek, öfke ve kin kültüründen nemalanan cehaleti çoğaltmak demektir. Faşizm insanlığın minimum noktası olduğundan dolayıdır ki, faşist kişiler ile muhatap olmak bireyi ve toplumu alçaltan, gündelik hayatı da aynı o kişiler gibi lümpenleştiren bir vakıadır. Tüm demokratik değerlerin yerle yeksan edilmeye çalışıldığı, kadın düşmanlığı, ırkçılık ve lümpenliğin kaide haline getirilmeye çalışıldığı böylesi bir ortamda, bize düşen görev bilimle, sanatla, barış türküleriyle, adalet talebiyle, daha fazla özgürlük, daha fazla eşitlik şiarı ile ama en çok da akıl ile mücadele etmektir. Meclisimizin, vekillerimizin, medyamızın, yargımızın, sivil toplum örgütlerimizin, kısacası toplumumuzun ihtiyacı olan şey faşist hokkabazların yalan ve iftiralarına geçit vermeden yurdumuzdaki demokrasi kültürüne sahip çıkmaktır.

İlgili haberler

  • http://www.ermeydanitv.com/hukumet-programi-gorusmeleri-14-saatte-tamamlandi/

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir