
Erken genel seçime “en iyisini halk bilir” ana sloganıyla hazırlanan Demokrat Parti DP) seçim manifestosunu yayınladı.
Partinin web sitesinde yayımlanan 11 sayfalık manifestoda, “parça parça çözüm adım adım değişim” ana başlığı altında “demokasi paketi, eğitim, sağlık, ekonomi paketi, vergi reformu, Kıbrıs sorunu, çözüm, barış inşası ve AB ile ilişkiler” konularındaki parti politikaları sıralandı.
DP’nin “Manifesto 2018” başlıklı manifestosunun tam metni şöyle:
Parça Parça Çözüm, Adım Adım Değişim
Demokrat Parti kurulduğu günden beri modern düşüncenin temelini oluşturan Özgürlük, Eşitlik ve Demokrasi belgilerini ön plana çıkarmış siyasetini bu ilkeler etrafında oluşturmuş ve aynı zamanda Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesinin taçlandırılması olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne de her zaman sahip çıkmış bir partidir
Demokrat Partiyi diğer tüm partilerimizden ayıran özellik temelde bir yanda demokrasiye diğer yanda ise devletine sahip çıkmasıdır
Demokrat partiyi diğer partilerimizden ayıran bir diğer temel özellik Kıbrıs Türk siyasi tarihine bütünüyle sahip çıkmasından kaynaklanmaktadır
Demokrat Parti Kıbrıs Türk halkının siyasi tarihini bir yanda Varoluş Mücadelesi diğer yanda ise bir Demokrasi Mücadelesi olarak yorumlamaktadır.
Demokrat Parti gerek tarihi yorumlayışı gerekse kurulduğu günden beridir izlediği siyasetle, halkımızı kamplara bölücü diğer tüm siyasal aktörlerin aksine halkı birleştirici olmuş, farklılıkların bir arada bulunma hakkını savunmuş bir partidir.
Demokrat Parti için siyasal görüşlerin, inançların, eğilimlerin farklılığı tehdit değil zenginliktir.
Demokrat Parti için birey bir araç değil bir amaçtır. Her vatandaşımızın mutlu olabileceği özgür koşulların yaratılması devletin yükümlülüğüdür.
Demokrat Parti için hukukun üstünlüğü ve yasalar önünde vatandaşların eşitliği olmazsa olmaz bir koşuldur
Demokrat Parti için devletin önde gelen görevi vatandaşların özgürlüklerini korumaktır
Demokrat Parti serbest piyasa ekonomisini savunurken, devletin bireysel özgürlük koşullarını yaratma, denetleme ve haklarını koruma özelliğine de vurgu yapar.
Ülkemiz 7 Ocak 2018 Genel Seçimlerine partimizin tercih ettiği koşullarda girmiyor. Ancak her seçim her parti için politikalarını yeni bir değerlendirme fırsatı da sunar.
Yenilenmeyen, ideolojik tutsaklığa bağlı kalan veya var olan zorluklara çözüm üretmek yerine fırsatçılık yapmaya çalışan siyasal oluşumlar için seçimlerin farklı anlamı ve işlevi olabilir.
Demokrat Parti için 7 Ocak 2018 Genel Seçimleri vizyonumuzu halkımızla paylaşmamız onların onayını almamız için bizlere demokratik bir fırsat sunmaktadır.
Seçim sürecinin halkımız için en iyi sonucunu doğurmasını umur ediyoruz çünkü biz biliyoruz ki en iyisini halkımız bilir
GİRİŞ
Tanımlanış şekliyle Kıbrıs sorununun bir kez daha çözümsüzlüğe mahkum olduğu; 21. Yüzyılın ortaya çıkardığı yeni gereksinmeler ve her koşulda dünya ile bütünleşme gereğinin ortaya çıkardığı ihtiyaç ile yıllardan beridir süregelen düzenin sürdürülemez bir noktaya geldiği gerçeğinden hareket ederek yapmış olduğumuz değerlendirme sonucunda;
Siyasetin ve siyasetçinin bölgeciliğe dayalı partizanlık ve bireye hoş görünme çabalarıyla dibe vuracak kadar itibarsızlaştığı;
Toplumun farklı sosyal sınıfları arasındaki gerek ekonomik gerekse yaşam kalitesi açısından farklılıkların arttığı;
Devletten, iktidardan nemalanmanın birçok alan için normal bir beklenti haline geldiği;
Toplumun farklı sosyal sınıfları arasındaki gerek ekonomik gerekse yaşam kalitesi açısından farklılıkların arttığı;
Türkiye’nin sürekli büyüyen mali katkılarının doğru hedeflere yönlenmeyişi ve yapılan bu katkıların siyasilerimiz tarafından siyasal rant hesabı ile sahiplenilmeye çalışılması;
Esnaf ve zanaatkarların iş yapamaz duruma geldiği;
Zenginin daha zengin fakirin daha fakir olma sürecine girildiği;
Kıbrıs sorununa yeni yaklaşımların artık bir zaruret haline geldiği;
Demokratik yapıda yerel yönetimlerin etkilerinin azalması, kendi öz kaynaklarını yeterince değerlendirememeleri, demokratik ve mali denetim için yasal mekanizmalarının yetersizliği;
Toplumsal alanının bütününde kuralsızlığın egemen olduğu, mutsuzluğun her alanda şiddetle dışa vurduğu, “gemisini kurtaran kaptan” inancının güçlenmesiyle toplumsal geminin batma yolunda hızla yol aldığı bu ortamda, siyasi partilere düşen görevler vardır.
Hepimiz ve özelikle siyaset alanı kabul etmeli ki; Yıllarca “Türkiye versin biz idare edelim” mantığıyla üzerimize serpilen ölü toprağının ağırlığı altında ezildik, fikir üretmekten uzaklaştık, günü birlik yaşamayı tercih ettik. Nasıl olsa “Türkiye çözer” düşüncesini siyasetin normu haline getirdik.
Ancak tüm olumsuzluklara rağman içinde bulunan bu sürdürülemez durumun olumsuz etkilerinin en azından bazı alanlarda farkına varan, rahatsız olan ve bu yüzden seslerini yükselterek, şikayetlerini dile getirerek farkındalığı artıran farklı sivil toplum örgüt ve hareketlerinin de varlığı da yadsınamaz.
Özellikle genç kesimden daha fazla özgürlük , daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları , daha fazla eşitlik ve daha fazla adalet taleplerinin yükselmesi Demokrat Parti’nin de bu toplumsal gelişmeleri göz önünde bulundurarak politika ve vizyon yenilemesinin motivasyonu olmuştur..
Toplumsal duyarlılıkları çok daha insan, çok daha özgürlük çok daha demokrasi merkezli yeni bir nesil yetişmektedir. Bu neslin öncelikli kaygısı özgürlük, demokrasi, insan hakları, eşitlik, adalet ve ekolojik dengedir.
Bazı alanlarda dünyadan izole edilmiş bir yaşam sürmekte olsak da içinde yaşadığımız çağda saniyeler içerisinde bireysel ve topluca iletişim kurulup sosyal medya üzerinden fikirler, düşünceler anında paylaşılmakta global çapta eylem ve etkinlikler düzenlenebilmektedir.
Hızla akıp giden yaşantımız içerisinde fark edemediğimiz ancak süratle yaşanan bu gelişmeler Demokrat Parti’nin de yeni neslin taleplerine ayak uyduracak değişiklikleri kendi bünyesi içinde ele alması zorunluluğunu ortaya çıkartmıştır.
Buna bağlı olarak ilk kez halkımızla 2015 Temmuz ayında paylaşmış olduğumuz vizyonumuzu daha geliştirerek ve daha güçlü bir şekilde
Daha fazla demokrasi
Daha fazla adalet
Daha fazla eşitlik
Daha fazla insan hakları
Daha fazla özgürlük
Daha fazla canlı hakları
Daha ekolojik bir yaşam üzerine kurulu manifestomuzu hazırladık
DEMOKRASİ PAKETİ
Eşitlik Yasası ve Fırsat eşitliği politikaları.
Ülkemizde “tanımlanmış kategorilerde” bulunan kişiler arasında doğrudan veya dolayı olarak ayrımcılık yapılmasını engelleyecek bir Eşitlik Yasasına ihtiyaç vardır.
Tanımlanmış kategoriler: Doğum yeri, Yaş, engellilik, cinsiyet, cinsiyet değişikliği, cinsel yönelim, hamilelik, annelik ve babalık, etnik köken, mensup olduğu din veya inanç sistemi, ırk, evlilik ve birlikte yaşamak.
Geçirilmesini önerdiğimiz Eşitlik Yasası ile tanımlanmış kategorilerde işe alımlarda ve çalışma yaşamında dolaylı veya dolaysız ayırımcılık yapmak yasa dışı olarak tanımlanmalı ve cezai müeyyidesi olmalıdır.
Eşitlik Yasası Kamu Sektörünü ayırımcılığı ortadan kaldırmak, her türlü baskı, rahatsızlık, her türlü şiddet ve hak gaspını önlemekle yükümlü kılacaktır.
Tüm kamu kurumları esas yasaya bağlı olarak Fırsat Eşitliği Politikaları geliştirip her yıl sonunda Eşitlik Yasasıyla ilgili performanslarını veriler halinde yayınlamalıdır.
Buna bağlı olarak üyeleri Cumhurbaşkanı ve/veya Meclis tarafından belirlenecek ve Fırsat Eşitliği Politikalarının uygulanması denetleyecek, gözlemleyecek ve gerekli düzenlemeleri önerecek; uyulmaması halinde cezai müeyyide uygulanmasını önerecek bir Fırsat
Eşitliği Komisyonu kurulması gerektiğine inanmaktayız.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Tasdik Yasası
Gerek Birleşmiş Milletler, gerekse Avrupa Konseyi nezdinde insan hak ve özgürlüklerinin sağlıklı uygulanmasını teşvik etmek ve devletlerin insan hakları ihlallerini engelleyici uygulamalarını geliştirmek için çeşitli insan hakları sözleşmeleri hazırlanmıştır.
Söz konusu sözleşmelerin başında Kıbrıs Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi tarafından kabul edilen “1962 İnsan Haklarını Korumaya dair Avrupa Sözleşmesi ( Tasdik ) Yasası ” değiştirilerek 1962 yılından günümüze dek eklenen protokollerin tümünü kapsayacak şekilde (ancak çözümü için müzakere süreci devam eden Kıbrıs sorununu da dikkate alarak ) yeni bir “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Tasdik Yasası” hazırlanmalıdır.
Vatandaşlık Yasası
Ülkemizde kangren hale gelmiş olan vatandaşlık sorunu insan hakları ilkeleri göz önünde bulundurularak ele alınmalı ve yeni bir vatandaşlık yasası çıkartılmalıdır.
Bu yasa hazırlanırken hangi kategoride olursa olsun yıllardan beridir ülkemizde yaşayan ailelerin Kıbrıs’ta doğmuş ve/veya ilkokul veya ortaokul eğitimini ülkemizde almış olan çocuklarının kimlik kartı alma yaşına ulaşmaları ile birlikte vatandaş olmaları, yıllar önce Kıbrıs’a çalışmak amacı ile gelen ebeveynlerin beyaz kimlik kartı alabilmelerine olanak sağlanmalı ve bu işlemin kısa sürede tamamlanabilmesi için hazırlanacak yasanın herkes tarafından rahatlıkla anlaşılabilir olmasına özen gösterilmelidir.
Beyaz kimlik kartı sahipleri seçme seçilme hakkı hariç tüm vatandaşlık haklarını kullanabilmeli, yerel seçimlerde ise oy kullanmaları sağlanmalıdır.
Yasa şu an ülkemizde ikamet etmekte olan kişileri kapsamalı, ileriye yönelik açık vatandaşlık fırsatı olarak değerlendirilmemelidir.
Azınlıklar yasası
1974 öncesinde bugün KKTC’de sınırları içerisinde yaşayan ve/veya mülkü olan ve her Kıbrıs kökenli Maronit KKTC’de ikamet edebilmeli, KKTC kimlik kartı alabilmelidir.
KKTC sınırları içerisinde bulunan tüm Maronit köylerin yerleşime açılması ve mülklerinin iadesi hedefimizdir. Buna bağlı olarak gerek Eşitlik Yasası gerekse bir “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Tasdik Yasası” kapsamına girecek olan Kıbrıslı Maronitler tercih ettikleri takdirde gerek KKTC yurttaşlığına girme hakkına sahip olacaklar gerekse bugüne kadar çeşitli sebeplerden dolayı kullanamadıkları mülkiyet haklarını kullanabileceklerdir.
Benzeri bir şekilde 1965-1974 yılları arasında bugün KKTC sınırları içerisinde bulunan bir bölgede yaşayan Kıbrıs Cumhuriyeti kurucu anlaşmalarıyla “azınlıklar” olarak tanımlanan diğer azınlık toplum üyeleri de ayni yasa kapsamında olmalıdırlar.
Mülteci hakları
Demokrat Parti, Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliğinin beyan ettiği şekliyle;
“Her mülteci güvenli sığınma hakkına sahiptir. Fakat uluslararası koruma fiziksel güvenlikten fazlasını içerir. Mültecilere en azından ülkede yasal olarak ikamet eden diğer yabancılara sağlananlarla eşit haklar ve yardım, her bireyin sahip olması gereken temel ihtiyaçlar dahil olmak üzere, verilmelidir. Böylece, mülteciler düşünce ve dolaşım özgürlüğü, işkenceye ve onur kırıcı muameleye tabi olmama gibi temel medeni haklardan yararlanırlar. Benzer biçimde, sosyal ve ekonomik haklar diğer bireylere olduğu gibi mültecilere de tanınır. Her mülteci sağlık hizmetlerinden yararlanabilmelidir. Her yetişkin mülteci çalışma hakkına sahip olmalıdır. Hiçbir mülteci çocuk okula gitmekten alıkonulmamalıdır” görüşü benimsenmeli ve uluslararası mülteci koruma rejiminin temelini oluşturan 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü’nün ülkemiz şartlarını göz önünde bulundurarak yasal mevzuatımızın parçası olması yönünde çaba sarfedilmelidir.
Vicdani ret hakkı
Demokrat Parti Vicdani ret hakkını, önerdiğimiz yeni Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Tasdik Yasası bağlamında ve 7 Temmuz 2011 tarihli Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı doğrultusunda tanımalı ve bu hakkın verilmesi için gerekli yasal düzenlemenin yapılmasına destek vermelidir.
Seçim ve Halkoylaması Yasası
Her hangi bir seçim sisteminin temel iki ilkesi bulunmaktadır. Bunlardan biri temsiliyet diğeri ise istikrarı sağlamaktır. Bu iki temel koşula ek olarak ülkemiz tecrübe, pratiği ve koşullarına uygun iki bacaklı, alttan üste demokratik denetim mekanizmasını getiren, seçmene başarısız hükümetleri düşürme fırsatını veren kapsamlı bir yeni Seçim Sistemi ve Halkoylaması taslak çalışması benimsenmelidir. Yeni bir yasa ile hedeflenecek bir başka temel ilke ise Yasama ile Yürütmenin ayrıştırılmasını sağlamaktır.
Sendikalar Grev ve Lokavt Yasası
Her alanda olduğu gibi çalışma hayatımızı düzenleyen yasalar ve kurallar da güncellenmelidir.
Grev hakkı kadar öğrenim, ekonomik hayatın sürdürülebilirliği, günlük yaşamın devamlılığı da bir haktır ve bu haklar birbirini korumak suretiyle kullanılmalıdır.
Sınırsız özgürlük özgürlüklerin sonunu getirir. Özgürlük sadece istediğimizi yapabilme kapasitemiz değil ayni zamanda başkalarının eylemlerinden kendimizi koruma kapasitesimizdir de.
Bir bireyin veya bir topluluğun özgürlüğü diğer bir grubun özgürlük alanlarına müdahale etmemelidir.
Mevcut sendikal anlayışın sıkça gündeme getirdiği grev tehditleri ve eylemleri bir taraftan sosyal ve ekonomik yaşantımızı olumsuz etkilerken özellikle eğitim kurumlarımızda çocuklarımızın doğal hakkı olan eğitimi sıkça sekteye uğramaktadır.
Daha fazla demokrasi talep ederken bir özgürlüğün bir başka özgürlüğü kısıtlayamayacağı gerçeği göz ardı edilmemelidir. Son yıllarda yaşadığımız gelişmeler bizlere, sendikalar grev ve lokavt yasasının güncellenmesi gerektiğini göstermektedir.
Uzlaşmazlıkların daha farklı metotlarla çözümü için taraflar yeni çözüm modelleri üretmelidirler. Buna bağlı olarak özellikle AB ülkelerini örnek alarak bazı yasaların güncellenmesi gerekmektedir. Yeni bir sendikacılık anlayışına bağlı olarak özel sektör çalışanlarının da örgütlenmelerinin önü açılmalıdır. Devletin özel sektör çalışanlarının özgürce örgütlenmelerini sağlamak zorunluluğu vardır. Demokrat Parti bu konuda üzerine düşen görevi yerine getirecektir.
UNESCO 1978 Hayvan Hakları Bildirgesi
Partimiz yeni dönemde 15 Ekim 1978’de Paris UNESCO evinde ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirisini yasal hale getirmeyi hedeflemektedir.
Bütün hayvanların yaşam önünde eşit doğduklarını ve aynı var olma hakkına sahip olduklarını belirten beyanname yabani türden olan bütün hayvanların, kendi özel doğal çevrelerinde karada, havada ve suda yaşama ve üretme hakkına sahip olduklarını kabul eder. Bizler insanlar olarak bilgimizi ve birikimimizi hayvanlarımızın korunması için kullanmakla yükümlüyüz.
Buna bağlı olarak Hayvan Refahı Yasasında yapılması gereken iyileştirmeleri ilgili sivil toplum örgütleri temsilcileriyle görüşerek değiştirmeyi hedefliyoruz.
Uyuşturucu ile Mücadele Yöntemlerinde Yeni Vizyon
Ülkemizde farklı uyuşturucu türlerinin kullanımının yaygınlaştığı, kullanıcı yaşının düştüğü, kullanıcıların toplumun tüm kesimlerinden geldiği herkesin kabul ettiği bir gerçekliktir.,
Dünyanın hemen hiçbir ülkesinde başarılı olmadığı gibi ülkemizde de sadece polisiye ve yasaklayıcı yöntemlerle farklı uyuşturucu türleriyle mücadele başarılı olmamıştır. Özellikle içeriğinin bilinmediği ve kolayca temin edilebilen sentetik türdeki maddeler hem ciddi bağımlılıklar yaratmakta hem de ölümcül sonuçlar doğurmaktadır.
Biz hiç bir insanımızın bu şekilde ölümcül sonuçlara bağımlı olmasına seyirci kalamayız.
Farklı ülkelerdeki farklı yöntemleri özgürce tartışmamız gerektiğine inanmaktayız. Bu özgür tartışmalar denetimli serbestlik uygulamasını da içermeli, Marijuana gibi doğal bitkinin kullanımına denetimli serbestlik getiren ülkelerin tecrübe ve bilgi birikimlerinden yararlanmalıyız
Gelecek nesillerimizi zehirden kurtarmak adına özgürce her konuyu tartışmalı uygulanması gereken tüm politikaları çekinmeden konuşmalıyız.
Demokrat Parti buna bağlı olarak seçim sonrasında oluşturacağı bir komisyonla konuyu şeffaf ve demokratik tartışma ortamına getirmeyi hedeflemektedir
EĞİTİM
Eğitimde yeniden yapılanma yerelleşme
Ülkemizde eğitim alanında yaşanan sorunlar çok boyutludur. Bütün sorunları burada tekrar etmenin anlamı yoktur.
Ancak içinde bulunulan durumdan ne öğretmenlerin, ne yöneticilerin ne velilerin memnun olduğunu söyleyemeyiz. Bunun doğal sonucu ise öğrencilerimizin uğradığı mağduriyettir.
Eğitimde yeniden yapılanma kaçınılmazdır. Müfredattan tutun da sınav ağırlıklı sistemin dayattığı sorunlara, bütçe yetersizliğine kadar bir çok sorun masaya yatırılmalıdır.
Ancak bu uzun süreli yeniden yapılanma programına geçmeden önce eğitim alanında 3 ana temel unsur etrafında pilot uygulama başlatılmalıdır. Bu ilkeler;
- a) Demokratikleşme
- b) Yerelleşme/yerinden yönetim
- c) Fırsat Eşitliğidir.
Okulların yönetimi veliler, öğretmenler ve Yerel Yönetimlere devredilecekti..
Farklı sosyo-ekonomik, demografik özellikler gösteren ve tercihen farklı bölgelerde bulunan 3 veya 4 okulda Pilot Uygulamaya geçip, okul yönetimin ağırlıklı olarak velilerden oluşan, okul Müdürlüğü, öğretmen ve Yerel Yönetim temsilcisinin de yer alacağı Okul Yönetim Kuruluna devir yapılacaktır.
Seçilen okullarda gerçek öğretmen ihtiyacı ve diğer mali ihtiyaçlar temel alınarak oluşturulacak bütçeleri Okul Yönetim Kurulları yönetecektir..
Okulların günlük ihtiyaçları ile ilgilenecek, sorunları saptayıp çözmeye çalışacak olan Okul Yönetim Kurulları olmalıdır.
Hedefimiz Milli Eğitim Bakanlığını günlük okul işlerine karışan, müdahale eden ve sorunları çözmeye çalışan verimsiz bir kurum olmaktan çıkarıp eğitime yön veren temel politikaları belirleyen verimli bir kurum haline getirmektir.
Falanca okuldaki “bozuk tuvaletin” tamiri Eğitim Bakanlığının uğraşı olmamalıdır. Okul Yönetim Kurulları okulların yönetiminde tam anlamıyla sorumlu hale getirilmeli, bütçeleri kontrol edilmeli ve ek kaynak yaratmalarına fırsat verilmelidir. Eğitim Bakanlığının bir görevi de her okulun performans değerlendirmesi olmalıdır.
Yükseköğretim ve Akademik Personel
DAÜ’nün zamanında doğru bir kararla kuruluşu ile Yükseköğretim sektörünün temelleri atılan ülkemizde bugün, bu sektör gerek ekonomik gerekse kültürel ve sosyal alanlarda önemli bir yer tutmaktadır.
Sektör global rekabete açık bir sektördür. Doğru bir düzenlemeyle de ülkemize girdileri çok yüksek miktarlarda olabilir. Sektörü global piyasada avantajlı duruma getirebilmek için devlet sürekli tedbirler almıştır.
Son olarak 30 Mart 2009 tarihli “Yükseköğretim Kurumları Mali Düzenleme Yasası”ile ülkemizde başka hiçbir sektöre tanınmayan muafiyetler, Yükseköğrenim sektörüne tanınmıştır.
Ancak yaptığımız analiz ve değerlendirmeler, bu muafiyetlerin hedeflediği ekonomik getirilerin toplumun geniş kesimlerine yayıldığını göstermemektedir.
Sektörle ilgili bütünlüklü bir yaklaşım mutlaka ele alınmalı YÖDAK yasası yeniden ele alınarak gerçek anlamda özgür bir yönetim oluşturulmalıdır.
Sektörle ilgili öncelikli hedeflerimiz;
- a) Eğitim Kalitesinin artması
- b) Sektör girdilerinin toplumda daha adil bir şekilde paylaşımı
- c) Sektörel desteğin amacına uygun bir şekilde kullanımının sağlanması
- d) Sektörde çalışan özellikle akademik personele iş güvencesi ve sürekliliğinin sağlanması
- e) Akademik özgürlüklerin güvence altına alınması
- f) Öğrenci Birlik/Konseylerinin Oluşturulması ve yönetime etkin katılımlarının sağlanmasıdır
Yükseköğretimde kaliteyi artırmak ancak iş güvencesi, sürekliliği ve akademik özgürlüğe sahip akademisyenlerle, eğitim almak için kaydolan öğrencilerin eğitim düzeyleri ve bu vizyona sahip eğitim yöneticilerin birlikteliğiyle başarılabilir.
Sağlık
Eğitim politikamıza şekil veren temel ilkelerimiz sağlık politikamızda için de geçerlidir.
Bunlar:
- a) Demokratikleşme
- b) Yerelleşme/yerinden yönetim
- c) Fırsat Eşitliğidir.
Hastanelerin yönetimini demokratikleştirip Hasta Hakları temsilcilerinin ve yerel yönetim temsilcilerinin hastane yönetiminde yer almalarını sağlayacağız.
Türkiye Cumhuriyetinin katkılarıyla yapılacak modern yeni bir hastanenin yanı sıra, önleyici sağlık politikalarını geliştirmek önceliğimiz olacaktır.
Sağlıkta, önleyici politikalara ek olarak hastanelerimize yığılmayı önleyici sisteme geçmemiz gerekmektedir.
Birleşik Krallıkta olduğu şekliyle “mahalle doktorları” veya “bölge sağlık merkezleri” oluşturarak ilk tetkikin buralarda yapılmasını sağlayacağız.
Hastanelerimizi baş ağrısı hapı için reçete yazmak durumunda kalan kurumlar olmaktan çıkıp gerçek işlevlerine kavuşturmamız gerekmektedir.
EKONOMİ PAKETİ
Temel Hedefler
Refahın adil paylaşımını sağlamak
Dışa bağımlılığı azaltmak
Yerel Vergi Yöntemine geçmek
Demokratik hesap verebilir enstrümanlarının kullanılmasını sağlamak
İkamet ve mülk sahipliği bazında de-facto nüfusu kayıt altına almak
Vergi tabanını genişletmek
Temel ilkeler
Üretimden değil tüketimden vergi almak
Gelir Vergisinin kaldırılması
Varlık Vergisi uygulanmasına geçiş
Verginin demokratik bir denetim aracı haline gelmesini sağlamak
Herkesten varlığı kadar almak herkese mümkün olduğunca ihtiyacı kadar sağlanmalı
Toplumsal Refah ve Gelir Vergisi
KKTC Maliye Bakanlığı verilerine göre 2015 yılında toplanması hedeflenen toplam gelir vergisi 461 Milyon TL civarındadır (676 Milyon TL 2017 yılı için). Bu toplam miktarın 200 Milyon TL’si kamu sektörü ve KİT çalışanlarından gelmekte, 260 Milyon TL’si özel sektör çalışanlarından gelmektedir. Kurumsal vergilerin toplamı ise 2015 yılı için 215 Milyon TL olarak öngörülmektedir (280 Milyon 2017)
KKTC 2013 EKONOMi DURUM raporuna göre ülkemizdeki Nominal Milli Gelir, 2013 yılı itibarıyla 7.8 Milyar TL iken 2015 yılına kadar da %8’lik bir büyüme beklendiğinden toplam 8.4 Milyar TL olması gerekmektedir.
Yine ayni rapora göre 2015 yılında kişi başına düşen GSYH 17.220 $ olacağı tahmin edilmektedir.
Bu verilerle ilgili iki ana problematik bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi gerek kişi başına düşen gelir, gerekse Milli Gelirle toplanması hedeflenen gelir vergisi arasındaki uçurumdur.
Bir diğer problematik ise gerek ortalama gelirin gerekse Milli Gelir’in gerçekte toplumdaki dağılımıdır. Toplumun büyük bir bölümün yıllık 17.220 $ gibi geliri olmadığı aşikardır.
Ortalama gelirle ilgili bir örnek üzerinden gidecek olursak;
Toplam nüfusun 10 kişi olduğu bir toplulukta her bir birey 1000 TL kazanırsa,
10 x 1000 =10.000/10=1000 TL ortalama gelir olduğu ve bunun her bir birey arasında eşit bir şekilde dağıldığını görürüz.
Halbuki yine toplam 10 kişilik nüfusta 9 kişi 200 TL ve 1 kişi 8200 TL kazanırsa, bu toplumda da ortalama gelir 9 x 200 + 1 x 8200/ 10 = 1000 TL olur. Ancak bireyler arasındaki dağılım bu örnekte büyük bir eşitsizlik gösterir. Bir yanda az kazanan büyük çoğunluk diğer yanda çok kazanan bir azınlığın mevcudiyeti söz konusu olur..
Özetle kişi başına düşen milli gelir de bu örneklerdeki ortalamaların hesaplandığı şekilde hesaplanmaktadır. Bu da gelirin büyük bir kısmının küçük bir azınlık tarafından, küçük bir kısmının ise büyük bir çoğunluk tarafından paylaşıldığının bir göstergesi olabilir.
Bizler birinci örnekte olduğu gibi mutlak bir eşitlik sağlama iddiası veya hayali içerisinde değiliz. Ancak vatandaşlarımızın refahtan pay alma oranları arasındaki farkın da ikinci örnekte olduğu gibi uçurumlarla ayrılmamasını istiyoruz.
Bugünkü durumla ilgili göstergeler ise, ikinci örnekte olduğu gibi küçük bir azınlığın pastanın büyük kısmını paylaştığı, büyük bir çoğunluğun ise küçük bir payı paylaşmak durumunda olduğu yönündedir.
Özetle; Devlet bugünkü verilere göre kişi başına düşen milli gelirden sadece %10 oranında dahi gelir vergisi alabilmiş olsaydı, bu rakam 493 Milyon $ civarı yani 1.281.000.000 TL civarında olacaktı.
Bugün bu rakam yani devletin toplayabildiği toplam gelir vergisi ise KKTC Maliye Bakanlığı verilerine göre, yukarıda da belirttiğimiz gibi 461 Milyon TL’dir.
Yani devlet ne toplaması gereken vergileri toplayabiliyor ne de toplanan vergilerin sonucunda adil bir sosyal devlet ortaya çıkabiliyor. Sistem çalışmıyor.
Ne toplanan vergiler adil olarak toplanabiliyor ne de refah adil olarak dağıtılabiliyor. Bu korkunç bir durumdur ve sürdürülmesine müsaade etmemelisiniz.
Bunun sonucunda da az kazanın çok, çok kazananın az vergi ödediği algısı toplumsal bir genel kanı olurken, devletin adil bir mekanizma olmadığı algısı da güçlenmektedir. Devlet kendi kurduğu sistemle kendine olan inancı, güveni sarsmaktadır.