
Çocuk sağlığıyla ilgili birçok bilginin verildiği “Çocuk Sağlığı Akademisi” bugün İstinye Üniversitesi Liv Hospital Bahçeşehir’in organizasyonuyla Girne’de yapıldı.
Girne Amerikan Üniversitesi Spectrum salonlarında gerçekleşen toplantıda konuşan doktorlar, “Sağlıklı böbrek, sağlıklı yaşam. Nelere dikkat edelim?”, “Vitamin ve demir desteği gerekli mi?”, “Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite” ve “Yeni Keşfedilen Organ: Mikrobiyota” konulu sunumlar yaptı.
Böbrek sağlığı için nelere dikkat edilmeli?
İstinye Üniversitesi Liv Hospital Bahçeşehir’den Çocuk Nefrolojisi ve Çocuk Romatoloji uzmanı Prof. Dr. Ozan Özkaya “Sağlıklı böbrek, sağlıklı yaşam. Nelere dikkat edelim?” başlıklı konuşmasında çocuklarda idrar yolu enfeksiyonlarının tanı ve önemine, çocuklarda idrar kaçırmaya, çocuklarda tuz tüketimine değindi.
Özkaya, böbrek hastalığının nasıl teşhis edildiği, ne zaman doktora başvurulması gerektiği ve kimlerin risk altında olduğu, tuvalet eğitiminde dikkat edilmesi gereken noktalar ve tuvalet eğitiminin ne zaman yapılması gerektiği konularında bilgi verdi.
Kronik böbrek hastalığından korunmanın 8 altın kuralı
Prof. Dr. Ozan Özkaya, kronik böbrek hastalığından korunmanın 8 altın kuralını şöyle sıraladı:
“Az tuzlu yemek, düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, yeterli su, sigaradan kaçınmak, sık ağrı kesici kullanmaktan kaçınmak, tansiyonun ve şekerin düzenli kontrolü, risk grubunda olanların yakın takip edilmesi.”
Vitamin ve demir desteği gerekli mi?
İstinye Üniversitesi Liv Hospital Bahçeşehir’den Doç. Dr. İbrahim Şilfeler ise “Vitamin ve demir desteği gerekli mi?” konulu konuşmasında kimlerin multivitamin ve demir takviyesi alması gerektiğine değindi.
Şilfeler, multivitamin ve minarellerin hangi kaynaklardan alınabileceğini, nasıl karşılanması gerektiğini anlattı. Özellikle soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyonlarda yaygın olarak kullanılan C vitamini takviyelerinin bazı durumlarda ürik asit düzeylerini artırarak zarar verebileceğine vurgu yapan İbrahim Lilfeler, vitamin ve mineralleri içeren preperatların bazı durumlarda yüksek miktarlarda alınmasının toksik etkileri ortaya çıkarak hasara yol açabileceğini, tedavide kullanılan bazı başka ilaçların etkilerini azaltabildiğini belirtti.
Şilfeler, doğal olan yöntemin fabrikadan çıkan ürünler yerine doğal olan besinler ile alınması olduğunu vurguladı.
Demir eksikliğinin en sık rastlanan kansızlık sebeplerinden olduğunu, demirin çocuklarda beyin ve zeka gelişimi, motor gelişim üzerine etkili olduğunu anlatan Doç. Dr. İbrahim Şilfeler, günlük demir ihtiyacı ve yiyeceklerdeki demir miktarları hakkında bilgi verdi.
4 ay-1 yaş çocuklara mutlaka demir desteği verilmeli
Şilfeler, demir eksikliğinde özellikle süt çocukluğu döneminde besinlerle alınan demir miktarının yetersiz kalması nedeni ile 4 ay ile 1 yaş arasındaki çocuklara mutlaka demir desteği verilmesi gerektiğini açıkladı.
Doç. Dr. Şilfeler, bu yaş grubunda gelişecek demir eksikliğinin gelecekte çocuğun IQ’sunda düşüklüğe yol açabileceği ve sonradan demir eksikliğinin giderilmesinin IQ’daki düşüklüğü gidermeye yetmeyeceğini belirtti.
Toplantıda katılımcılar tarafından yöneltilen sorulara da cevap verildi ve D vitamini kullanımına, D vitamini ölçümünde dikkat edilmesi gereken noktalara da değinildi. Ateş yükselmesi durumunda yapılması gerekenler, ne zaman ateş düşürücü ilaçları kullanmak gerektiği ve hangi ilaçların güvenle kullanılabilineceği de anlatıldı.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite
İstinye Üniversitesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Seher Akbaş, “Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite” konulu konuşmasında dikkat eksikliğinin sıklığına, belirtilerine değindi.
Akbaş, dikkat eksikliğinin yaşamı nasıl etkilediğini anlatırken bu çocukların eşyalarını kaybettiklerinden, dış uyaranlarla dikkatlerinin kolayca dağıldığından, ödevlerini yaparken dikkatsiz hatalar yaptıklarından, günlük işlerinde rutin işlerde unutkan olduklarından, kendileri ile konuşulurken sanki dinlemiyormuş gibi davrandıklarından bahsetti.
Seher Akbaş, dikkat eksikliğinin bir konuya odaklanamama değil, içinden geçen başka bir şey yapma isteğine dur diyememe, aklından geçen düşüncelerin zihnini meşgul etmesine dur diyememe, dışarıdan gelen uyaranlara zihnini kapatamama olduğunu anlattı. Diğer yandan davranışlarını kontrol edememe, sonunu düşünmeden hareket etme, aklına geleni hemen yapma veya söylemenin ise dürtüsellik olduğunu vurgulayan Akbaş, dürtüsellikte çocuğun sorulan soru daha tamamlanmadan yanıt verdiği, sırasını beklemekte güçlük çektiği, başkalarının sözünü kestiği ya da oyunlarının arasına girdiğini vurguladı. Akbaş, dürtüselliğin ergenlikte okul başarısızlığının süreğenleşmesine, aile ve arkadaş ilişkilerinin bozulmasına, özgüven eksikliğine, moral bozukluğuna ve yasal ya da tıbbi sorunlara yol açabilecek riskli davranışlara yol açabileceğine vurgu yaptı.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite biyolojik bir hastalık
Prof. Dr. Akbaş, dikkat eksikliği ve hiperaktivitenin biyolojik bir hastalık olduğunu, genetik ve ailevi sebepleri olabileceğini belirterek tedavide belirtileri kontrol altına alma ve işlevselliği düzeltme hedefleri olduğunu söyledi.
Biyolojik bir hastalık olduğu için ilaç tedavisi yapıldığını kaydeden ve kullanılan ilaçlar ile ilgili bilgi veren Akbaş, ilaçlar ile çocuğun zeka düzeyinin değiştirilemeyeceğini, ilaçların düzenli kullanılması gerektiğini, ilaçların bağımlılık yapmadığını bildirdi.
Yeni keşfedilen organ: Mikrobiyota
Çocuk gastroenteroloji uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mahya Sultan Tosun, “Yeni Keşfedilen Organ: Mikrobiyota” başlıklı konuşmasında mikropların vücuttaki dağılımına ve önemine değindi. Tosun, insan vücudunda bulunan mikropların mikrobiyotayı oluşturduğunu ve yaklaşık olarak 1.5-2 kg ağırlığa ulaştığını, en çok mikrobun ise kalın bağırsakta bulunduğunu izah etti.
Tosun, doğum şeklinin mikrobiyotayı etkilediğini ve sezaryen yerine normal yolla doğan çocukların anneden sağlıklı mikropları alarak doğduğunu aynı şekilde anne sütü ile beslenen çocukların da sağlıklı mikrobiyotaya sahip olacağını anlattı.
Sağlıklı bir mikrobiyotanın vücutta temizlik makinesi gibi çalıştığına, adeta ikinci bir karaciğer gibi toksinleri etkisiz hale getirdiğine vurgu yapan Dr. Tosun, bağırsağın en büyük bağışıklık organı olduğunu belirtti. Tosun, mikrobiyotanın bozulmasının disbiyozis olarak adlandırıldığını ve alerji, astım, kanser, enflamatuvar bağırsak hastalıkları, obezite-diyabet, lupus, Çölyak hastalığı gibi hastalıklarla ilişkili olduğunu belirtti. Sağlıklı beslenmenin sağlıklı mikrobiyota için önemli olduğuna ve sağlıklı beyin fonksiyonları için önemine vurgu yaptı.
En iyi simbiyotik anne sütü
Prebiyotik ve probiyotiklerin bir arada olmasına “simbiyotik” denildiğini belirten Dr. Tosun, dünyadaki en iyi simbiyotiğin anne sütü olduğunu bildirdi.
Çocuk gastroenteroloji uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mahya Sultan Tosun, her antibiyotik kullanımının probiyotik bakteri sayısını bin kat azalttığını, faydalı bakterileri öldürüp mantar ve mayaların üremesine sebep olduğunu, antibiyotik kullanımı sonrası bağırsak florasının 2 ayda normalleşebildiğini belirtti.
Bağırsaklardaki Vagus sinirinin direkt beyin ile bağlantılı olduğu, aslında beynin sindirim sistemini değil, sindirim sisteminin beyni yönettiğini belirten Tosun, mutluluk hormonu serotoninin yüzde 95’inin, dopaminin yarısının bağırsaktaki bakteriler tarafından üretildiğinin saptandığını bildirdi.
Tosun, sağlıklı mikrobiyota için gerekenleri şöyle açıkladı:
“Normal yolla doğmuş olma, anne sütü ile beslenme, sık ve gereksiz antibiyotik kullanımından kaçınma, yüksek karbonhidratlı ve fast food yiyeceklerden kaçınma, sebze, yoğurt, kefir tüketimini artırma, sigarayı bırakma, yürüyüş yapma.”